Günümüzde insan ırkının iki büyük mücadelesi aşırı çalışma ve iklim değişikliği. Çözüm yeşil büyümede mi yoksa planlı ekonomik küçülmede mi?
Dünyadaki herkes Avrupalılar gibi yakıt, gıda, kıyafet, inşaat malzemeleri tüketmeye devam ederse, 2.8 Dünya’ya daha ihtiyaç olacak. Eğer Amerikalılar gibi tüketmeye devam edersek 5 Dünya’ya daha ihtiyacımız olacak.
Global Footprint Network (Küresel Ayak İzi Ağı), insanlığın doğa üzerindeki yıllık talebinin, dünyanın bir yılda sağlayabileceği kapasiteyi aştığı günü, Dünya Limit Aşımı Günü olarak tanımlıyor ki 2019 yılı Dünya Limit Aşımı günü, 29 Temmuz olarak belirlendi. Yani 29 Temmuz, Dünya kaynaklarının 2019 yılı için tükendiği tarih.
Global Footprint Report’a göre gezegenin, insanlığın talebini karşılama kapasitesi ilk olarak 1970’lerin ortalarında aşıldı. Gezegenin kaynakları, sürdürülebilir seviyenin çok üzerinde bir hızla tüketiliyor. 1975 yılından beri gezegenin doğal kaynak üretim ve karbon tutma kapasiteleri her yıl belirgin bir biçimde aşıldı.
Bir fikre göre daha az çalışarak, global ekonomiyi yavaşlatarak ve tüketim alışkanlığımızı dizginleyerek bu durumu geriye döndürebiliriz. Peki gerçekten de dünyayı kurtarmak mümkün mü?
Ortalama bir Amerikalı çalışan, haftada 44 saat çalışıyor ve sadece 10 gün izni var. Çin’de haftanın 6 günü, 72 saat çalışma yaygın. Japonlar o kadar uzun çalışma saatlerine sahipler ki, “aşırı çalışmaktan ölmek” diye bir kelimeleri bile var: karōshi.
Bununla beraber Massachusetts Üniversitesi’nin bir araştırmasına göre “daha az çalışmak çevre için iyi”: Eğer çalışma zamanını yüzde 10 azaltırsak, karbon ayak izimiz yüzde 14.6 azalacak. Bir tam gün çalışılmadığında ise karbon ayak izimiz yüzde 30 azalacak.
Daha az çalışıp, dünyayı kurtarma görüşünü savunanlar ikiye ayrılıyor. Birinci grupta yer alan ‘yeşil büyüme’ taraftarları daha az çalışıp, aynı maaşı alalım diyorlar, teknolojideki gelişmenin ve enerji tasarrufuyla bunun mümkün olacağını savunuyorlar.
İkinci grupta yer alan ‘planlı ekonomik küçülme’ taraftarları ise ancak ücretler, çalışma saatleri ve ekonomimiz küçülürse, 2050’deki sıfır karbon hedefine ulaşabileceğimizi savunuyorlar.
‘Yeşil büyüme’ mi, ‘küçülme’ mi?
Haftalık çalışma saatlerini azaltma ve yeşil büyüme git gide daha popüler oluyor. Geçen yıl neredeyse 1 milyon Alman metal işçisi haftalık çalışma saatlerini 35 saatten 28 saate indirmeye hak kazandı. Ayrıca aynı dönemde Birleşik Krallık’ta İşçi Partisi de haftada 4 gün çalışmaya göz kırpıyordu.
Kendisi de bir yeşil büyüme savunucusu olan, Autonomy şirketinin kurucusu Will Stronge, Birleşik Krallık’taki posta işçilerini örnek veriyor. Posta işçileri çalışma saatlerini 39’dan 35’e indirmişti, üstelik maaşlarını aynı seviyede tutarak. Stronge, “Pek çok şirkette, çalışanlara daha az çalışsın ama maaşından keseceğiz dendiğinde, çalışanların çoğu geçinemeyecektir” diyor ve çevreci bir bakış açısıyla elektrik tüketimi haftasonu tatillerinde ve resmi tatillerde keskin bir şekilde iniyorsa, daha az çalışma saatlerinin de daha çok enerji tasarrufu sağlayacağını söylüyor.
Bir diğer yeşil büyüme taraftarı, New Economics Foundation’dan Alice Martin, çalışma zamanını yüzde 20 azaltmanın, aynı oranda karbon emisyonunu da azaltacağını, çünkü insanlarda davranış değişikliğine sebep olacağını düşünüyor, örneğin daha az seyahat etmek, dışarıda beslenmek yerine evde yemek pişirmek, yerel bölgenizde daha çok vakit geçirmek gibi…
Bununlar beraber dört gün çalışıp 5 günlük maaş almak tehlikeli de olabilir, zira evde kalmak yemek pişirmek yerine daha çok alışveriş yapmayı, daha çok dışarıda yemeyi ve tatil yapmayı beraberinde getirebilir. Ekonomide planlı küçülme taraftarları tam da bu görüşte. Onlara göre tüketimi azaltmanın tek yolu 4 gün çalışıp 4 günlük maaş almak.
Örneğin Leeds Üniversitesi’nden doçent Milena Buchs, kısa çalışma saatlerinden dolayı eğlence tüketimi artarsa, seyahat ve eşya tüketimi daha çok artacağından gelirde de bir azalmaya gidilmesi gerektiğini savunuyor.
Kaynak: www.bbc.com, Tim Smedley